İstanbul Depremi: Türkiye'nin Beka Sorunu mu? Felaket Yaklaşıyor!
Gündem

İstanbul Depremi: Türkiye'nin Beka Sorunu mu? Felaket Yaklaşıyor!


06 May 20255 dk okuma7 görüntülenmeSon güncelleme: 07 June 2025

Türkiye'nin gündeminde sürekli olarak iç ve dış tehditler, siyasi çekişmeler ve "beka meselesi" olarak nitelendirilen konular yer alıyor. Ancak, göz ardı edilen en büyük tehlike, burnumuzun dibindeki saatli bomba gibi sessizce geri sayan İstanbul depremi. Bu deprem, sadece binaları değil, aynı zamanda ekonomiyi, toplumu, devleti ve geleceği de yıkabilecek potansiyele sahip.

İstanbul Depremi: Ekonomik Yıkımın Boyutu

Birçok rapor, olası bir İstanbul depreminin Türkiye'ye maliyetinin en az 100 milyar dolar olacağını öngörüyor. OECD ise bu felaketin milli gelirin %10'una mal olabileceğini belirtiyor. 1999 depreminin acıları hala tazeyken, İstanbul depremi ekonomik olarak üç kat daha büyük bir yıkım anlamına geliyor. İstanbul'un durması, Türkiye'nin durması demektir. Sanayi, finans ve ticaretin kalbi İstanbul'da atıyor. Türkiye GSYH'sinin %30'u bu şehirde üretiliyor ve dış ticaretin %60'ından fazlası buradan geçiyor. Bu kalbin durması, ülkenin nefesinin kesilmesi anlamına gelir.

Dünya Bankası'nın verilerine göre, deprem sonrasında yüz binlerce kişi işsiz kalacak. Lojistik çökecek, ihracat duracak ve cari açık artacak. Köprüler, limanlar ve otoyolların hasar görmesiyle ticaret tamamen durma noktasına gelecek. Devlet, bir yandan yeniden inşa için milyarlarca dolar harcarken, diğer yandan düşen vergi gelirleriyle bütçesini toparlamaya çalışacak. 1999 depreminde vergi tahsilatları %40'a yakın azalmıştı ve İstanbul'da bu oranın çok daha yüksek olması bekleniyor.

Vatandaşlar Enkaz Altında Kalacak

Türkiye'de konutların sadece %55'i sigortalı durumda. Ticari yapılarda ise bu oran daha da düşük. Bu durum, hasarın büyük kısmının yine halkın omuzlarına bineceği anlamına geliyor. İstanbul depremi sadece bir doğa olayı değil, aynı zamanda tam anlamıyla bir ekonomik krizdir. Yatırımın en ucuzu, risk gerçekleşmeden yapılan yatırımdır. OECD'nin belirttiği gibi, afetlere dirençli şehirler kriz sonrası daha hızlı toparlanır. Ancak Türkiye hala "deprem gelirse ne yaparız" sorusunu tartışıyor. Artık "gelmeden ne yapmalıyız" sorusunu sormanın vakti geldi.

Unutulmamalıdır ki, bu işin en ağır yükü ne ekonomidir, ne de bütçedir. Depremde kaybedilecek hiçbir can, geri gelmeyecek. O acının karşılığı hiçbir para biriminde yok. İşte bu yüzden, deprem bu ülkenin en büyük ve en gerçek beka meselesidir. Deprem meselesi kader değildir, ihmalin sonucu olan bir felakettir.

Bu ülkeyi yöneten yerel ya da genel düzeydeki tüm siyasetçiler, bu konuda somut adımlar atmak zorundadır. Bu, bir lütuf değil, asli görevleridir. Vatandaşlar olarak sadece vergimizi vermekle yetinemeyiz, yetinmemeliyiz! Güvenli bir şehirde yaşama hakkına da sahibiz. Bu hizmeti talep etmeli, her fırsatta sormalı, sorgulamalı ve takipçisi olmalıyız. Çünkü bu sadece bir afet hazırlığı değil, çocuklarımızın, ailemizin ve ülkemizin geleceğini koruma mücadelesidir.

Geleceği İnşa Etmek: Depreme Dirençli Türkiye

Geleceği konuşmak istiyorsak, önce onu sağlam temellere oturtmamız gerekir. Ve o temelin adı: Depreme dirençli bir Türkiye'dir. Bu bilinçle hareket ederek, gerekli önlemleri almalı ve geleceğimizi güvence altına almalıyız.