
Kudüs: İsrail Filistin Savaşının Kökleri ve Çözüm Yolları
Son yıllarda İsrail-Filistin çatışması, özellikle Gazze'de yaşananlarla bir soykırım boyutuna ulaştı. Bu savaşın kökleri, Ortadoğu'nun temel sorunlarından biri olarak derinlere iniyor. Lary Collins ve Dominique Lapierre'in "Kudüs Ey Kudüs" adlı eseri, İsrail Devleti'nin kuruluş koşullarını ve 1947-48 Arap-İsrail savaşlarını Kudüs merkezli bir bakış açısıyla, belgesel tadında bir roman üslubuyla anlatıyor. Kitap, bu karmaşık coğrafyanın anlaşılması için önemli bir kaynak niteliğinde.
Kudüs'ün Tarihi ve Önemi
Kudüs, üç semavi din için de büyük öneme sahip. Şehir, köklerinden çıkan üç dalın, yani farklı inançlara sahip insanların hem beşiği hem de mezarı olmuş. Antik dönemde Kenan halkının şehri olan Kudüs, Hz. Davut tarafından fethedilmiş, Hz. Süleyman tarafından mabedi inşa edilmiş. Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği Golgota tepesi de Kudüs'te bulunuyor. Müslümanlar için ilk kıble olan Mescid-i Aksa da yine bu şehirde yer alıyor. Bu nedenle Kudüs, her üç dinin inançlarının, mekânlarının ve tarihlerinin yurdu. Ancak bu kutsal topraklar, ne yazık ki, binlerce yıldır kanla, gözyaşlarıyla sulanıyor.
Çatışmanın Tarihsel Kökenleri
Filistin-İsrail sorununun yaklaşık 3000 yıllık bir geçmişi var. Eski Ahit'te bu dönemin yaklaşık 900 yıllık kısmı Yahudiler açısından teolojik ve edebi olarak geniş bir şekilde anlatılıyor. Ancak sorunun modern anlamda başlaması, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Filistin'deki İngiliz işgali ve Siyonizm'in bir devlet kurma hedefiyle yeni bir aşamaya girdi. İngiliz mandası, Yahudilerle Filistinliler arasında bir nevi bariyer görevi görse de, BM'nin kararıyla bu bariyer yıkıldı ve çatışmalar şiddetlendi. 29 Kasım 1947'de BM'nin paylaşım planı, Filistin'in yüzde 56'sını Yahudi devletine, yüzde 44'ünü ise Arap devletine bırakırken, Kudüs'ün uluslararası bir idare altında yönetilmesine karar verdi. Ancak bu paylaşım, her iki taraf için de sorunlar yarattı ve çatışmaların fitilini ateşledi.
Barışa Giden Yol
Tarihin bir öznesi olarak insan, geçmişin ve politikanın sonuçlarını taşır. Önemli olan, tarihin ve politikanın yol açtığı olumsuzlukların yükünden kurtulmaktır. Bunun yolu ise, barışın inşasıyla yeni bir tarih ve politikaya kapı açmaktır. Bu zorlu bir süreç olsa da, imkansız değil. İsrail'in kuruluş dinamikleri ve Filistinlilerin yaşadığı trajediler göz önüne alındığında, adil ve kalıcı bir çözümün bulunması için uluslararası toplumun daha fazla çaba göstermesi gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, her iki halkın da güven içinde yaşayabileceği bir gelecek inşa etmek mümkün.
Filistinlilerin mülteci trajedisi Kudüs’teki şehir savaşlarıyla başlar. Can güvenliği nedeniyle mahallelerini terk etmek zorunda kalan Filistinliler, hep yakında geri dönecekleri inancındadırlar. Ne yazık ki İsrail işgalciliği nedeniyle hiçbiri evlerine dönemezler. Sonraki yıllarda Lübnan da Ürdün de Filistin mültecileri büyük trajediler yaşar.