28 Nisan 2025 Pazartesi

Yalancı Bahar mı? Ankara'da Kar, Umutlar Donuyor mu?

Geçtiğimiz günlerde ülkemizde yaşanan o bayram havası, hem ruhumuzu hem de havayı sarmıştı. Güneş adeta inadına parladı, sokaklar neşeyle doldu, yüzlerde tebessümler belirdi. Baharın eli üzerimize değmiş gibiydi. Ağaçlar çiçek açtı, insanlar kalın montlarını bir kenara bıraktı, balkonlarda keyifli kahve sohbetleri başladı. Herkes, belki de en çok ihtiyacımız olan o umut ışığıyla doldu. Kısa da olsa, içimize çektiğimiz o taze nefes paha biçilemezdi.

Ancak, ne yazık ki, Başkent Ankara'da aniden bastıran kar, İstanbul'da ise keskin bir soğuk hava, o güzelim bahar hayallerini bir anda buz gibi etti. Hani o güneşin altında başımızı göğe kaldırıp "galiba bu sefer gerçekten bahar geliyor" dediğimiz günler, yerini yine kalın montlara ve cam kenarındaki puslu manzaralara bıraktı. Sanki doğa bile bu duruma şaşkınlıkla bakıyor. Takvimle hava durumu adeta birbiriyle kavga ediyor gibi. Tıpkı bizim gibi... Tıpkı bu ülkenin sabah umutlanıp akşam hayal kırıklığına uğrayan insanları gibi.

Yalancı Baharlar ve Toplumsal Umutlar

Belki de bizler, tıpkı ağaçlar gibiyiz... Azıcık güneş ışığı gördüğümüzde hemen çiçek açmaya hevesleniyoruz. Sonra bir rüzgarla, bir soğukla, tüm o renkli umutlarımız içimize kapanıyor. Ama yine de açıyoruz. Her defasında yeniden... Çünkü bu topraklarda umuda direnmek, bahara aldanmak ve sonra yeniden başlamak, neredeyse genetik bir miras gibi içimizde taşıdığımız bir özellik.

Yalancı baharlar sadece havada yaşanmıyor. Gündemde, ekranlarda ve meydanlarda da sık sık karşımıza çıkıyor. Bir sabah uyanıyoruz ve "her şey değişecek" deniyor. "Yeni bir dönem başlıyor" sözleri yankılanıyor. Sözler sıcak, vaatler parlak, tıpkı Nisan güneşi gibi içimizi ısıtıyor. Sonra bir bakıyoruz ki, yine don tutmuş topraklar, aynı eski meseleler, aynı tartışmalar ve aynı tanıdık yüzler. Ama biz yine de çiçek açmaya devam ediyoruz. Çünkü umudu kesmek, bu ülkeye yapılacak en büyük haksızlık olurdu.

Değişmeyen Sahne ve Sürekli Tekrar Eden Döngü

Sanki hep birlikte bir tiyatronun parçasıyız ve perdenin arkasında sahne hiç değişmiyor. Bir yanda değişim isteyen, yeni bir sayfa açmak için can atan milyonlar var. Diğer yanda ise değişimin yalnızca isimlerle sınırlı kaldığı, sistemin aynı şekilde işlemeye devam ettiği bir düzen söz konusu. Gençler işsizlik sorunuyla boğuşuyor, emekliler geçim sıkıntısı çekiyor, kadınlar her gün hayatta kalma mücadelesi veriyor. Ama konuşulan yine koltuk savaşları, siyasi pazarlıklar ve kimin kime ne söylediği gibi kısır döngüler...

Belediye başkanlarının görevden alınması, kayyum atamaları, muhalefetin iç hesaplaşmaları, iktidarın yeni anayasa söylemleri ve toplumu kutuplaştıran dil; hepsi o yalancı bahar havasının sisli ve karanlık parçaları olarak karşımıza çıkıyor. Muhalefetin elde ettiği kazanımlar bile artık gerçek bir baharı müjdelemiyor. Çünkü sistem soğuk, çünkü mekanizma buz tutmuş durumda. Bize baharı değil, sadece bahar görüntüsünü sunuyorlar. Üstelik her seferinde bir öncekinden daha inandırıcı makyajlarla.

Umutla Yeşeren Topraklar

Yine de çiçek açan ağaçlar gibi, geri durmuyoruz. Her krizden sonra yeniden yeşermeye çalışan bir toplumun evlatlarıyız biz. Çünkü biliyoruz ki, bu topraklarda bahar, sadece doğanın takvimiyle gelmiyor. Mücadeleyle, sabırla ve inatla kazanılan bir şey bahar. Ankara'da kar yağarken, İstanbul'da soğuklar etkisini gösterirken bile, biz yine de açıyoruz perdeleri. Güneş olmasa da içeriye bir nebze olsun ışık girsin diye. Çünkü umudu kesmek, bu ülkeye yapılacak en büyük haksızlık olur.

Belki zor olacak, belki de geç gelecek ama bir gün... Bahar hepimize uğrayacak. O güne kadar umudumuzu koruyarak, mücadelemize devam edeceğiz. Çünkü bu topraklarda bahar, sadece bir mevsim değil, aynı zamanda bir direniş ve yeniden doğuşun simgesidir.

İlgili Haberler